27 Şubat 2014 Perşembe

Bir anneye sorulabilecek en acımasız soru...

    12.08.2014 hayatımın en zor gününde sıramızı beklerken bir yandan oradaki bebekler için dua ediyordum bir yandan da Çınar'ım için. Deli gibi korkuyordum. Tüm dualarım bebeğimin acı çekmemesi içindi. Kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Olmuyordu. İçeriden bizi çağıracak sese odaklamış zamanın çabuk geçmesi için, zamanın yavaş geçmesi için, zamanın atlaması için, zamanın durması için dua ediyordum. O zaman gelse mi gelmese mi karar veremiyordum. Ama sonunda gelmişti işte.

    İçeri girdiğimizde iki genç doktor bizi karşıladı. Bebeğin ne sorunu olduğunu sordular. Söyledik. Bebeğinizi soyun dediler. Soyduk. Daha yeni bir aylık olmuş bebeğim çığlık çığlığa ne olduğunu anlamadan bir o yana bir bu yana çevriliyor sözüm ona muayene ediliyordu. Bir çocuk doktorunun ne olursa olsun, ne yoğunlukta, ne zorlukta olursa olsun bir bebeği görüp bu kadar suratsız olması ne acı bir şeydir.

    Doktor birden bize dönüp bazı tetkikler isteyeceğini söyledi. Hangi hastalıktan şüphelendiğini sorduğumda henüz bir tanısı olmadığını söyledi. İstenilen testleri gördüğümde şok olmuştum. Kromozom analizi, kan testleri, idrar testleri bir büyük a4 ü doldurdu. Bunun yanında kardiyolojiden, göz doktoruna neredeyse tüm birimlere gidip Çınar'ı kontrol ettirmemizi istiyordu.

    Bunları görüp ben donmuşken birden neden dediğimi hatırlıyorum. Sinirli sinirli bir şeylerden şüphelendiklerini ancak şimdi söylemenin uygun olmayacağını söyledi. Gözlerim dolu dolu yalvarırcasına tekrar sordum. Ablamın doktor olduğunu bir şekilde bana hastalığı anlatabileceğini belirttim. Israrlarım üzerine yine hayatımda karşılaştığım en kötü tavırla beckwith wiedemann sendromu olabileceğini ama bunun sadece bir ön tanı olduğunu kesinlikle henüz hiç birşeyin netleşmediğini belirtti. Peki ya bu sendrom oğlumda varsa ne olacaktı?

    Bu soruya aldığım cevap gayet yayvan bir ağız ile " yaaaağğğniii, şimdi onu konuşmayalııım da...." oldu. Sanırım o an Çınar'ı kaybedeceğim dışında bir şey düşünemiyordum. Aceleyle odadan çıkıp hemen ablamı, sonra bizi yönlendiren çocuk doktoru arkadaşımız Deniz'i aradım. İkisi de içimi rahatlatmaya çalıştı. Biz ise koşuşturmaya başlamıştık.

    Hangi sırayla ne yaptık hatırlamıyorum. Kardiyolojiye, kan vermeye, idrar vermeye, göz doktoruna, çocuk imminolojisine... git git bitmiyordu.

    Arada bir yerde beyin mr'ı çektirmek için radyoloji biriminde bekliyordum. Her yerde yanımda birileri varken nedense bu sefer sadece ben, Çınar ve bize hastane işlerinde yardımcı olan kardeşimin arkadaşı Ahmet vardı. Ahmet bir ara yanımdan ayrıldı. Bu sırada Çınar'ın saçları herkesin ilgilisini çektiğinden herkes onu sevmeye geliyordu.

    Birden bir gürültüyle içeri bir kadın girdi. Birilerine bir şeyler anlatarak yoluna devam ederken bizi görünce durdu. Hemen Çınar'ın saçlarına dokunup sevdi. Sonra yüzüne bakıp hızla bana döndü.

    Kadın: Çocuğunuzun nesi var?
    Ben   : Bilmiyorum. Henüz araştırılıyor.
    Kadın: Çocuğunuz mongol mu? ben genetik doktoruyum. öyleyim böyleyim. Karnındayken bakılmadı mı bu çocuğa? Bakıldıysa kesin o doktora dava aç. Süründür onu. bu anlaşılmayacak bir şey değil. 
............................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................