27 Aralık 2013 Cuma

İlk Günler

11 Temmuz. Ne heyecanla kalktık sabah. Kocaman göbeğime aynada tekrar tekrar baktım. Son görüşüm olacaktı bu onu. Hep kıpır kıpır olan bebeğim bu sefer sakin bir şekilde duruyor her şeyi biliyordu sanki.



Hastaneye gidiş, odaya yerleşme, ailelerin gelmesi, fotoğraf çekimi derken birden ameliyat masasında buldum kendimi. Bebeğim biraz büyük olduğundan doğum sezeryanla olacaktı. Her şey bir anda olup bitiverdi. Birden bir ağlama sesi duydum. Gözlerim onu arıyordu. Eşim şaşkınlık içinde bir bana bir bebeğimize bakıyor, çok güzel deyip duruyordu.

Yanıma getirdiklerinde kokusunu içime çekip öylece kalmak istedim.

Onu odaya götürürlerken artık halim kalmamış, uyuya kalmıştım. Gözlerimi açtığımda odaya giriyorduk. Ben gelene kadar ortaklığı yıkmış bizimki. :)

İlk zorluk burada başlıyordu. Bebeğim büyük ve oldukça açtı. Ne yazık ki göğüs ucum küçük olduğundan ona yetmiyordu. Bir türlü tutamıyor, tutamadıkça da iyice sinirleniyordu. Sabırsız bir bebek olduğunu da eklemek gerek tabi ki. Uzun bir süre denedik. Bir türlü olmuyordu. Olmadıkça da sürekli strese giriyordum. Silikon uç ile denediğimizde de kaydırıyor, yine sinirleniyor istemiyordu. Hastanede 3 gün sürekli bu şekilde geçti.

Bir yandan da ilk defa ameliyat olmuş olan ben gerçekle yüz yüze geldim. Sezeryan süreci kısa olsa da sonrası oldukça zorlu bir doğum yöntemiymiş. Bebeğimi rahatlıkla tutamıyor, kalkamıyor, oturamıyor, hatta gülemiyordum bile.

Eve geldiğimizde sütü sağıp kaşıkla vermeye başlamıştık. Bir yandan da hala emzirmeyi deniyorduk. Başaracağım diyordum. Bir şekilde olacak. Bu arada ameliyat yerimin ağrısı geçmiyordu. Yatağa bağlı bir şekilde geçiyordu günler.

Ablam ve annem bana yardımcı olmak için dört dönüyordu. Emzirmeyi denemem için bebeğimi bana veriyor sonra alıp onlar ilgileniyordu. Loğusalığımın ilk izlerini burada görmeye başladık. Kendimi sadece süt sağıp sütü veren biri olarak görüyordum. Emziremediğim için ağlıyordum. Ağlamamam gerektiğini bildiğim için de daha çok strese giriyordum. Kısır bir döngüydü bu. Geçecek deyip duruyordu herkes. Bana ise her dakika sonsuz geliyordu.

15 gün sonra kontrole gittiğimizde bebeğimizin doğum kilosuna dönmediğini ve olması gerekenden daha da fazlasını kaybettiğini gördük. İkinci şokumu da bu şekilde yaşamış oldum. Doktorumuz acil olarak mamaya başlamamızı söyledi. Benim için bir yıkım daha olmuştu. Göğüslerim sütle dolu olduğundan ağrı yapmaya başlamıştı ama bebeğim emmemekte diretiyordu. Emzirme hemşiresi göğüslerimin bu halini görünce acilen göğüslerimi sağmamız gerektiğini yoksa hastalanabileceğimi söyledi. Hangisi daha acı vericiydi hatırlamıyorum. Göğüslerimi sütle dolu olduğu için acıması mı yoksa göğsümü boşaltmak için sıkmamız mı? Sanki sürekli sorun yaşıyorum gibi geliyordu. Loğusalık beni çok kötü bir şekilde depresyona itiyordu.

Bir şekilde mamaya başladık. Sütümü sağıp veriyor daha sonra üstüne mama veriyorduk. Buna rağmen bir ayda doğum kilosuna ancak dönebildi. Sarılığı ise bir buçuk ayda ancak bitti. Ama asıl sorunların bunlar olmadığını anlamama çok az kalmıştı...

23 Aralık 2013 Pazartesi

Milat

Anne olmayı istemek gönüllü deliliği kabul etmek demektir. Bebeğinizin saflığına deli olmak, eline deli olmak, ayağına deli olmak, gülüşüne, bakışına, dönüşüne deli olmak demektir. Kahkaha atsın diye deli gibi davranmak demektir.

Ağlamasın diye gecenin bir yarısı uykudan uyanıp saç baş darmadağın, sabahlığı, hırkayı sırtına deli gömleği giymiş gibi ters geçirip bebeğine koşmaktır anne olmak. Uykusuzluktan ağlamak üzereyken küçük mucizemizin yaptığı küçük bir şeye aniden kahkaha atmaktır. Birden umutsuzluğa kapılıp birden daha güzel bir gününüzün olamayacağını düşünmektir. 

İşte ben bunlara ve bunlardan daha fazlasına gönüllü oldum. 

Bu blogu açmak istememin nedeni de deliliğimi paylaşmak. Şimdi kabuk tutmaya başlamış olan yaralarımı sizlere anlatmak. Çaresiz bir şekilde internetten medet umarken yaptığım hataları yazarsam belki biri daha benim yaptıklarımı yapmaz dedim. Bir süre yazacaklarım eğlenceli şeyler olmayacak. Çaresizliğimi, umutsuzluğumu, hayal kırıklıklarımı anlatacağım. 

Bir annenin bebeğinin gözlerinin içine bakıp iyi olsun diye içten içe erimesinin hikayesini okumak ister misiniz? Haydi başlayalım...